Corona tedbirleri kapsamındaki kısıtlılık hallerini, aile hukukuna ilişkin etkileri bakımından irdeler isek;
Eşler, bu kısıtlılık sürecinde iletişim ve gündelik işler bakımından oldukça yoğun paylaşım ve karşılıklı yönlendirme içinde bulunmaktadırlar. Bu paylaşım ve direktifler kısa bir süre olumlu etki doğurabileceği gibi, bir süre sonra ise görev ve sorumlulukların rutin şekilde yerine getirilmesi başlığında değerlendirilip, eşleri içinden çıkılamaz bir kısır döngüye sevk edebilmektedir.
Eşler, kısıtlılık kapsamında her geçen gün duygusal anlamda yıpranarak, birbirlerine karşı tahammül güçlerini büyük ölçüde yitirdiklerinden, mutat ve sıradan tartışmaları dahi haddinden fazla büyütebilmektedirler.
Gün geçtikçe empati ve tahammül yeteneğini kısmen de olsa yitiren insan doğası; her yeni ve cılız tartışma başlığı vasıtası ile daha eski, köklü ve belki de çözümlenmeden kapatılmış diğer çatışma başlıklarını da gündeme getirmeye meyilli olduğundan, basit bir kıvılcım ile başlayan tartışmalar, ağır fikir ayrılıkları, çözümlenemez ve hatta geri dönülemez çatışmalara neden olabilmektedir.
Diğer yandan, yoğun/aşırı iletişim hali, eşlerin ortak beğeni, ideal ve sair hedef ve amaçlarındaki ayrımların keskinleşmesine, kutuplaşmaya ve diğer eşten yana beklentilerin sorgulamasına neden olmaktadır.
Kısıtlılık süreci, evli ya da bekar, bir sınırlama gözetilmeksizin tüm insanlar bakımından; “yıllardır ertelenen kişisel veya ortak planların, kısıtlılık sonrası derhal hayata geçirilmesi” ve hatta “her insanın kendi ihtiyacına özgü haz, eğlence ve mutluluk içeren hobi ve dürtüler için duyulan isteğin farkına varılması ve en kısa sürede tatmini” için bir bilinçlenme ve uyanış molası olarak da değerlendirilebilir.
Yukarıda sayılan haller veya çok daha fazlası, eşler arasında “yabancılaşma” düşüncesinin tohumlarının atılmasına neden olabilir bu tohumun filizlenip kök salmasını engellemek, birbirlerine karşı derin saygı, sevgi besleyen ve evliliklerini yoluna koymak için, artık eskisinden de fazla emek ve çaba sarf etmeye hazır olan bilinçli çiftlerin, ancak birlikte altından kalkabileceği ağır bir yüktür. Buradaki “birlikte” ifadesi, çözümün olmazsa olmaz anahtarı olup eşlerin ortak iradesinin temsilidir.
Bunun dışındaki geçici, anlık ve eşlerden birinin tek taraflı olarak ele almaya çalıştığı çözümler ancak ve maalesef malum sonucu kısmen de olsa erteleyebilir.
Bir başka bakış açısı ile de eşler, ortak bir karar öngörüsü ile bu “yabancılaşma” halini karşılıklı olarak tespit ve kabul ederek, evlilik birliklerini “anlaşmalı olarak” sonuçlandırabilirler.
Bu nedenle, anlaşmalı boşanma işleminin bir avukatlık bürosu vasıtası ile yürütülmesi esnasında; hukuki başvuru ve teknik eylemlerdeki liyakat ve beceri ve tecrübenin yanı sıra, eşlerin mevcut psikolojik durum ve ihtiyaçlarının farkında olmak ve bu kapsayıcı vizyon ile genel tabloyu değerlendirebilmek oldukça önemlidir.
Eşlerin karşılıklı hak ve menfaatlerini korumak, mevcut sürecin psikolojik güçlüklerini göz önünde tutarak ve hatta süreçte meydana gelecek yeni durum ve değişkenleri, tarafların ekonomik, psikolojik ve kişisel değer yargılarındaki farklılıkların mevcudiyetinin de bilincinde olarak dikkate alarak bir denge ve armoni çerisinde sonuçlandırabilmek, boşanma konusunda tecrübeli bir avukatın sahip olması gereken asgari özelliklerdendir.
Aşağıda yer alan linkte genel ve teknik anlamı ile boşanma davası ve sürecine ilişkin bilgilendirmeler yer almaktadır.